Yazar Gezer: Devletli düşünme geleneğine karşı ‘Xwebûn’ bir kırılma yaratıyor

ANKARA - Demokratik ulusun Kürtlerin iç parçalılık durumuna olduğu kadar tüm halklar için de stratejik bir çözüm önerdiğini belirten yazar Selahattin Gezer, bu paradigmanın mümkünlüğünün Rojava’da yaşamsallaştığını vurguladı.

 
Kürt halkının ulusal birlik arayışı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile birlikte temel gündem olarak bir kez daha öne çıktı. Yüzyılı aşkın bir süredir farklı siyasal aktörlerin ve halkın dilinde tekrarlanan bu arayış, günümüzde “Peki nasıl bir birlik?” sorusunu gündeme taşıyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin “demokratik ulus” paradigması ise bu noktada önemli bir eşik sunuyor. Klasik ulus-devlet modelinin homojenleştirici, merkezileştirici ve dışlayıcı yapısına karşı, ulusu sabit bir kimlikten ziyade, farklılıklarıyla kabul eden, sürekli yeniden kurulan bir süreç olarak tanımlanan bu yaklaşım; lehçelerden geleneklere, ideolojik eğilimlerden kuşaklar arası farklara kadar tüm çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul ediyor ve çatışma sebebi olmaktan çıkarıyor. Böylece dağların direniş hafızasıyla kentlerin modern toplumsal ritmini tek merkezde eriten değil; yatay ilişkilerle birbirini tamamlayan bir bütünlük olarak kavramsallaştırıyor.
 
Yazar Selahattin Gezer, Kürt siyasetinde yıllardır süren “ulusal birlik” tartışmalarını, demokratik ulus yaklaşımı ile devletçi anlayış arasındaki farkları ve güncel siyasal gelişmeler ışığında birlik arayışının imkânlarına dair sorularımızı yanıtladı.
 
Ulusal birlik perspektifinin klasik anlamda merkezi ve tekçi bir egemenlik odağını gerektirdiği düşünülürken, Kürt siyasetinin birbirini dışlamayan, özerkliklere dayalı ulus ideasının, farklılık sınırlarının çok keskin olduğu Kürt sosyolojisinde kendini örgütlemesi ve gerçekleştirmesini nasıl yorumluyorsunuz?
 
Kürt özgürlük hareketi, ulus denilen topluluğu belli bir tarihsel, coğrafik ya da kültürel birliğe sabitleyen klasik yaklaşıma karşı; ulusu bir inşa, oluş ve öz yaratım üzerinden tanımlar. Bu yönüyle her türlü heterojenliği bir risk ve çatışma alanı olarak değil, yatay biçimde ilişkilenmiş bir çokluk/ortak zenginlik olarak görür. Burada heterojenlik, bir çeşitlilik anlamında farklılık anlamına gelmez, bir adım ilerisi heterojen olanın bir üretim oluşu anlaşılmalıdır. Yani Kürt Özgürlük Hareketi'nin teori ve pratiği aydınlanmacı anlamda bir kozmopolitizm önermemektedir. Ulus-devletçi modernist zihniyetten kurtulduğumuz anda bu paradigmanın Kürtlerin iç parçalılık durumuna olduğu kadar tüm halklar için de stratejik bir çözüm önerdiğini de görürüz. Bunun kuramsal ve reel politik boyutu demokratik ulus paradigması içinde tanımlanmıştır. Yani kısaca bu mümkündür ve mümkünlüğün pratiği kendini bugün somut biçimde Rojava’da yaşamsallaştırmaktadır. 
 
Kürt politik öznesi, tarihsel olarak maruz kaldığı inkâr, asimilasyon ve şiddet üzerinden kendini tanımladı ve konumlandırdı. Bu, “negatif özneleşme” sürecinden sıyrılarak geleceğe dair kurucu, pozitif bir kolektif irade üretmek mümkün müdür?
 
Abbas Vali, bir yazısında Kürt ulusallığının tarihsel olarak refleksif bir ulusallık olduğunu ve dört ulus devletin tekçi ve ırkçı yapılanmasına karşı Kürtlerin bir itirazı olarak ortaya çıktığını iddia eder. Bu belirleme tarihsel süreç içinde büyük oranda doğru olsa da bu durum, Kürt özgürlük hareketi tarafından başka bir mecraya taşınmıştır. Hareket, kendini karşıtlıklar üzerinden tanımlamaz, buna bir nevi “dışarıdan düşünme” diyebiliriz. Kürtlüğü, Türklüğün, Araplığın ya da Farslığın karşıtı bir yerde konumlandırmadan tamamıyla mücadele içinde inşa olunan bir direniş alanı olarak tanımlar. Negatif bir özneleşmenin yerine kurucu özneyi koyar. Bunun kendi üstüne kapanan ve katmanlaşan özneleşme ile doğrudan ilgisi yoktur ama bu bir öznellik üretimidir. Katmanlaşmaya değil katmanları açmaya, tabakalaşmaya değil tabakalar üretmeyen bir öznellik üretimine gönderme yapar bu. Xwebûn (kendilik-kendi olma), tüm bu denklemde ontolojik olarak tam merkezde konumlanır. Bu noktada pozitif bir kolektivite içinde bu tarz bir ulusallığı örgütlemek sizin kuvvet derecelerinize bağlıdır. Çünkü sonuçta her ulusun kendine bakışı/tanımlaması ve iç inşası birbirinden farklıdır.
 
Kürdistan coğrafyası fiziki olarak dört parçaya bölünmüşken, “ulusal birlik” söylemi ise her zaman bu bölünmüşlüğü aşan ortak bir zihinsel-politik mekân yaratma iddiasında oldu. Bu “soyut vatan” fikri ile parçalar arasındaki somut ve zaman zaman çatışmalı iktidar pratikleri arasındaki gerilim, ulusal birliğin stratejisini ve biçimini nasıl belirlemektedir?
 
Kürtlerin tarihsel sosyolojisi ile mücadelenin stratejik hedeflerini yan yana getirdiğimizde Kürtler arası bir demokratik ulus birliğinin güncel olarak uygun bir zemin yakaladığını söyleyebiliriz.
 
Şimdi tam da burada şu soruyu sormak gerekir: Kürdistan kimlerin yurdudur? Siz ulusal sorunu; sınırları son derece belirsiz, klasik ulus tanımı üzerinden tanımladığınızda ulusun içindeki hiçbir heterojenliği göremezsiniz. Hatta ulusu yekpare bir toplumsallık olarak tanımlamak bir sömürgecilik pratiğidir. Devrimci politika kimlikten başlar ama sadece kimliğe sabitlenmiş bir politika her türlü dışlanmayı ve hegemonyayı da üretir. Bence demokratik bir ulus zeminine en rahat gelebilecek topluluklardan biri de Kürtlerdir. Çünkü iddia edildiğinin tersine Kürdistan, bütün Ortadoğu’da kimlikler arası karşıtlığın/düşmanlığın en az olduğu coğrafyalardan biridir. Bunu özcü anlamda bir Kürt karakteristliği üzerinden söylemiyorum. Son yüzyılı saymazsak Kürtler, Med ve Urartulardan beri neredeyse tarihte en uzun süre konfederal tarzda yaşamış halkların başında gelir. Kürtlerin tarihsel sosyolojisi ile mücadelenin stratejik hedeflerini yan yana getirdiğimizde Kürtler arası bir demokratik ulus birliğinin güncel olarak uygun bir zemin yakaladığını söyleyebiliriz. Kaldı ki sorunuzdaki politik mekân yaratımı tam da modernist ulus-devlet düalizminin eleştirisi ile mümkündür.
 
 
Kürtler arasında karşı karşıya gelen iki anlayış öne çıkıyor: Bir yanda devletleşmeyi ve merkeziyetçi iktidar modelini esas alan, diğer yanda ise toplumu aşağıdan kurmayı hedefleyen, yerel özyönetimlere dayalı yatay bir toplumsallık. Bu iki yaklaşım arasında yapısal bir uzlaşmazlık göz önüne alındığında bu çatışkı/çelişki durumu ulusal birlik çalışmalarına nasıl yansıyacaktır?
 
Özellikle 1960 sonrası ciddi ideolojik çatışma alanına dönüşen Kürt siyasal alanı, bugün iki kategorik hat olarak iyice belirginleşmiştir. Bir yandan devletleşmeyi öngören dikey, merkeziyetçi ve savaştığı güçten hak talep eden bir model; diğer yanda toplumu aşağıdan kurmayı hedefleyen, içeriden inşayı esas alan ve hak üreten ikili bir yapı oluşmuştur. Bu iki yapı arasındaki paradigmatik farkın yarattığı gerilimler, 1970’lerin sonunda başlayan KUK/PKK çatışmasından 1992/97 arası Güney Savaşına kadar uzanan bir açık savaş dinamiği yaratmıştır. Özellikle 2011 sonrası bir bütün olarak Ortadoğu’da ulus devletlerin teker teker çökmesi demokratik ulus fikriyatını alternatif bir yaşam olarak güncellemiştir. Esasında bu iki hattın uzlaşım noktalarından çok çatışkı noktalarının daha baskın olduğunu söyleyebiliriz. Bu çatışkıyı sonlandıracak tek şey bugün soykırımın dahi açıkça dillendirildiği siyasal konjonktürde halkın çıkarını esas alan bir bütünleşmenin yolunu açacak stratejiler geliştirmenin yaşamsal önemini görebilmektir. Kaldı ki özellikle Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nda dile getirildiği gibi Komün ve Devlet arasındaki ikilem yeni bir ikilem de değildir. Devletli düşünme geleneğine karşı bugün üretilen bu paradigma, belki de ilk defa Ortadoğu’da yaşayan tüm halklar için de umut olmuştur.
 
Kürt hareketinin temel meşruiyet kaynağı, temsil ettikleri halkların kolektif iradesidir. Ancak uluslararası hukuk ve siyasal sistem hâlâ “devletleşme” koşulunu meşruiyetin ön koşulu olarak görmektedir. Bu içsel meşruiyet ile dışsal tanınma arasındaki gerilim, ulusal birliğin dış politika stratejisini nasıl belirlemeli?
 
Bizler meşruiyet sınırlarının ulus devletler tarafından çizildiği bir dünyada ve çağda yaşıyoruz. Fakat aynı zamanda son yüz yılda bu meşruiyetin en fazla krize girdiği bir dönemin de içindeyiz. Özyönetim direnişleri sırasında yaşanan vahşeti iç tartışma konusu yapan Avrupa devletlerinin temel yaklaşımı: “Şiddet kullanma tekeli sadece devletlere aittir ve sadece kişisel hak ve hürriyetlerin ihlali bizi ilgilendirir” şeklinde olmuştur.  Gazze bunun en güncel örneğidir. Bir halka ya da topluluğa uygulanan bir vahşet durumunda bile 'endişeliyiz' açıklamasının dışına çıkmayan uluslararası hukuk kurumları, kendi rollerini yitirdikçe meşruluk bunalımları da büyümektedir. Ki bu kurumların kimlere karşı niçin kurulduğunu hepimiz biliyoruz. Kapitalist modern güçlerin hak, hukuk, meşruiyet zemini, bugün iki güçlü ihaleye bağlanmış durumdadır. İçsel olarak siz ne kadar dışsal tanınmaya bağlanmış olsanız da sizin devlet dışı bir aktör olarak sahip olduğunuz kudret düzeyiniz bu denklemi yerle bir edebilir. Çünkü sizin zaten ana mücadele hattınız müzakereyi ve mücadeleyi birbirine içkin kılar. Burada aslolan mücadelenin kudreti. Müzakereyi de mücadelenin seyrini belirler. Ayrıca modernitenin devletli düşünme geleneğine karşı üretilen komünalist paradigma, “özsavunma” kavramını, modernitenin bu meşru ya da meşru değil ayrımının ötesine taşıyarak meseleyi verili bir hakka bağlamaz. Meseleyi doğrudan ‘Hak Yaratmanın’ düzlemine taşır. Bu nedenden dolayı, burada meşruiyet meselesindeki gibi kimseden yardım dilenmez. 
 
 
Her parça, içinde bulunduğu devletin ekonomik ve siyasi sistemiyle belirli türden ilişkiler kurmuş durumda. Bu durum, özellikle güvenlik, enerji ve ticaret politikalarında bir tür ‘yapısal bağımlılık’ yaratıyor. Ulusal birliğin önüne geçen bu ilişkiler, nasıl bir yeniden tanımlamaya tabi tutulabilir?
 
 Eklemlenme hali yeni bir entegrasyon tanımını ve yeni bir ulus formunu zorunlu hale getirmiştir. Ki Sayın Öcalan’ın son perspektif metninde sözünü ettiği entegrasyonu biraz da buradan okumak gerekir.
 
Devletlerin kuruldukları günden beri dört parça Kürdistan’da Kürtleri bütün yaşamsal dinamikleriyle birlikte merkeze bağımlı hale getirmek temel stratejilerinden biri olmuştur.  Siz enerjiyi, güvenliği, ticareti merkeze bağımlı hale getirdiğinizde kültür, dil, yaşam tarzı da merkezin yörüngesine girer. Bu yapısal bağımlılığın yanında özellikle 1990’lar sonrası Türkiye şehirlerinin yerleşikleri haline gelen ve ciddi anlamda kent sermayesine dahil olan Kürtlerin yarattığı yeni denklemi düşündüğümüzde artık sadece Türklerin bir Türkiye’si yoktur diyebiliriz. Kürtler hem sermaye hem de demografik olarak Türkiye’ye eklemlenmiştir. Bu eklenme/eklemlenme hali yeni bir entegrasyon tanımını ve yeni bir ulus formunu zorunlu hale getirmiştir. Ki Sayın Öcalan’ın son perspektif metninde sözünü ettiği entegrasyonu biraz da buradan okumak gerekir. Ayrıca bu entegrasyonun da kapitalist modernite ile bir entegrasyon gibi algılanmaması çok önemli. Bu, aynı zamanda alter-modernist yeni bir inşa pratiği olarak düşünülmelidir.
 
Ulusal birlik genellikle siyasi yapılar, liderlikler ve örgütler üzerinden tartışılırken, sanat, edebiyat, akademi ve müzik gibi kültürel üretim alanlarının bu süreçteki kurucu rolü yeterince kavranıyor mu? Siyasi aktörlerin başaramadığı ‘duygusal ve zihinsel birlik’ bu alanlar üzerinden kurulabilir mi?
 
Söz ettiğiniz kültürel üretim alanlarını tarihsel öznellikten bağımsız ele alamayız. Dikkat ederseniz mücadelenin çok yükseldiği dönemlerde sanatsal ve akademik üretim çoğalırken özellikle mücadelenin durgunluk dönemlerinde bu üretim yavaşlamaktadır. Akademinin ve kültürel üretimin kurucu devrimci rolünü düşündüğümüzde evet ulusal birliği güçlendirir ama tek başına yetersizdir. Çünkü sahada ve politik zeminde yaşanan hakikat, duygunun asıl rengini belirleyici bir konumdadır her zaman. Örneğin bugün Rojava’da ortaya çıkan sanatsal ve kültürel üretimin niteliği ve etkisi neredeyse diğer parçaların tümünde ortaya çıkan üretimleri aşan bir konumdadır. Çünkü orada toplumsallaşmış bir inşa ve mücadele var; sanatsal, kültürel ve akademik üretim için en uygun toprak direnişin en yoğun yaşandığı topraktır her zaman. Burada önemli olan sanat rejimlerinin de bir tartışmaya dönüşmesi gerektiğidir. Biliyorsunuz ulus-devlet sistemine bağlı sosyalizmin sanat rejimi “sosyalist gerçekçilikti”. Modernist paradigmayı parçaladığımız anda sanat felsefesinde de bazı değişiklikleri görürüz. Bu paradigmanın içinden düşündüğümüzde, minör sanat ve minör politika tartışmaları çok değerlidir.
 
Kürt gençliği, önceki kuşakların ulusal birlik yargılarını da sorguluyor; kimlik ve siyaset biçimlerine dair daha akışkan, melez ve çoğulcu yaklaşımlar öneriyor. Bu kuşak farkı, Kürt siyasetinde dönüşüm yaratacak yaratıcı bir kırılma mı?
 
Hintli bir yazar anne babalara seslenirken “Onlar sizin değil yaşamın çocuklarıdır” demişti. Her tarihsel öznellik kendi değer, anlam ve duygu dünyasını yaratır. Kürt mücadelesinin ve sosyolojisinin son otuz yılda geçirdiği köklü değişimler ile Kürt gençlerinin politik ve kültürel tercihleri arasında dolayımsız bir ilişki vardır. “Genç başladık genç başaracağız” kabulüyle ortaya çıkan bir hareketin bugün son derece cılızlaşmış bir gençlik yapısıyla siyaset yürütüyor olmasının nedenleri ve bunun çıkmazları üzerine oturup uzun uzun düşünmemiz gerekir. Bu durumu, devletin son on yıllık şiddet sarmalından, gençliğin değişen mekânsal tercihlerinden, sağcılaşan ve apolitikleşen dünyadan bağımsız ele almak mümkün değildir. Tam da burada bu değişimi doğru yerden görüp yakalayabilmiş ve biyopolitik anlamda gençliğe gerçekten dokunabilen yeni siyasal stratejiler, söylemler ve mekansallıkları yaratmak her zamankinden daha elzem hale gelmiştir. Bu konuda bir yaklaşım olarak şu da önerilebilir. Aslında sorunuzda geçen akışkan ya da melez biçimler, bir kapma aygıtı olarak devletli bir yaşamın içinde düşünüldüğünde, devletli bir yaşama karşı da devrimci bir pozisyona dönüşebilecek güçtedir. Sorun bunu bir kuşak farkı gibi almayıp yeni örgütlenme, yeni yaşam pratiklerinin içinden devrimci bir dalga yaratabilmektir. Söylemek istediğim sorun bir apolitikleşme gibi görünse de yaşamın örgütlenmesi olarak devrimci örgütlenmeye olan ihtiyacı karşılamak için sorumluluk alabilme kudretlerimize bakmamız lazım. Dikkat ederseniz kapitalist modernite, bu akışkan olana ihtiyaç duysa da onu homojenleştirmeden asla kendine ait kılamaz.  O zaman bizim heterojenlik üretimi dediğimiz yeni pürüzsüz mekanı yeni kuşaklara anlatma gibi ciddi bir sorumluluğumuz var.
 
Uzun yıllar silahlı mücadele deneyimi yaşamış bir halk olarak, bu hafıza birliği inşa edici bir rol mü oynuyor? Hafıza, ulusal birlik algısında nasıl bir işleve sahiptir?
 
 Kapitalist modernite, tam da tarih anlatılarıyla, insanları bellek yitimine zorlar. Burada bellek yitimine karşı durmaktan daha önemli kavram, Nietzsche’nin aktif unutma, bizimse “Devrimci Unutma” dediğimiz şeydir.
 
Tarih dediğimiz şey, aslında egemenlerin ve modern dönemde de ulus devletin bakışı ile üretilmiş bir anlatıdır. Ama eğer biz sömürge bir ulus iseniz bazen her şeyden çok iyi bir hafızaya ihtiyaç duyabilirsiniz. Marksizmin teleolojik ve yukarıdan tarih yazımına karşı önerdiği aşağıdan tarih yazımı da belli bir düalizm içerisinde çalışır. Özgürlük hareketi tarihsel anlatısında, hiçbir zaman melankoliye, romantizme ve belleğe sığınma gereği duymadı. Hatta tam tersine var olan hafızayı da belli bir yapı sökümüne uğratarak yengi/yenilgi diyalektiğinin yerine özgürleşme pratiklerini ve bugüne içkin hale gelebilen bir devrimci hafızayı inşa etmeye çalıştı. Çünkü belli bir tarihsel öznelliğe sabitlenmiş ve nostaljiden melankoli üreten bir anlatının direnişi pasifize eden ve sinizme sürekli göz kırpan bir özelliği de her zaman tetikte bekler. Bu yönüyle baktığımızda ulusal birliğin değirmenine su taşıyacak olan tarih anlatısı, ancak bugüne içkin hale gelebilmiş bir devrimci-oluşun, Kürt-oluşun ve kadın-oluşun direniş tarihidir. Burada fazla teorik görünse de “hafıza” kavramı bağlamında maalesef çok az çalışılan bir durumu da söylemek isterim. Kapitalist modernite, tam da tarih anlatılarıyla, insanları bellek yitimine zorlar. Burada bellek yitimine karşı durmaktan daha önemli kavram, Nietzsche’nin aktif unutma, bizimse “Devrimci Unutma” dediğimiz şeydir. Devrimci unutma, az önce söylediğim, devrimci-oluş, Kürt-oluş, Kadın-oluş gibi kavramların, makul, itaatkâr, köleleştirilmiş, işbirlikçileştirilmiş özneleşmelere karşı, aktif unutmanın, yeni bir öznellik üretimi, yeni bir yaşam paradigması olarak çalıştırılmasıdır.
 
Ulusu inşa eden bazı semboller (bayrak, renk, harita, lider) zamanla bir fetiş nesnesine dönüşebiliyor. Ancak bu sembollerin parıltısı çoğu zaman halkın gerçek sorunlarını ve çoklu çatışma alanlarını görünmez kılabiliyor. Birlik sembollerle mi kurulur? Sembol ile hakikat arasındaki kopuş nasıl aşılabilir?
 
Demin de belirttiğim gibi her tarihsel öznellik aynı zamanda kendi sosyolojik duygusunu da örgütler. Kürt Hareketinin ideolojik ya da kuramsal derinliği ve çapı ile Kürt siyasal dünyasındaki sembollerin baskınlığını kıyasladığımızda sembolün çoğunlukla fikriyatın önüne geçtiğine şahit olabiliyoruz. Bu durum sembollerin önemsiz olduğunu elbette göstermez. Sembol aynı zamanda duygu üreten kurucu bir öz barındırır içinde. Sürekli kendini hakikati ıskalayan sembolik bir alan üzerinden tanımlamak belli bir yerden sonra aynı sembolün ideolojik/politik derinliğin önünde bir bariyere dönüşmesi gibi bir felaketle de sonuçlanabilir. Devrimci düşünce kimliğin içinde kendini örgütler ama sürekli kimliğin içinde dönüp duran bir mücadelenin sonu içe kapanma, daralma ve dogmatizmdir. Dolayısıyla semboller ile kimlik benzer düzlemler üzerinde çalışır. Fakat yine de egemen bir halkın ya da devletin sembolik şiddeti ile Kürtlerin kendi sembollerini gündelik yaşamın içinde görünür kılma çabasını eşitlemek sömürgeciden yana tavır almaktır. Çünkü ezilenlerin ya da sömürgeleştirilmişlerin her sembolü, aynı zamanda bir direniş alanına dönüşebilmenin devrimci olanaklarını da yaratabiliyor.
 
MA / Fırat Can Arslan
 

Diğer başlıklar

12:16 Filistin’den Gazze için uluslararası topluma çağrı
11:40 ‘Jîna Emînî’nin mücadelesi kadınlara rehberlik etti’
11:18 Borsa İstanbul'da operasyon: 14 gözaltı
11:06 Meksikalı kadınlardan ‘umut hakkı’ için eylem
11:00 Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Şoygu Bağdat’ta
10:31 Bakanlar Komitesi'ne mektup: 'Umut hakkı'nda net sinyal ver
10:00 Yürüyüşe katılım çağrısı: Barışın yolu Öcalan'ın özgürlüğünden geçer
09:58 Rojava'dan kadınlara: Devrim ruhunu diri tutalım
09:43 Yazar Gezer: Devletli düşünme geleneğine karşı ‘Xwebûn’ bir kırılma yaratıyor
09:08 AK önünde eylem: 'Umut hakkı'nı uygulayın
09:06 Dêrsim'de deprem, heyelan ve taşkın riski
09:06 Gabar Dağı'nda yeni tehdit: 114 sondaj kuyusu açılıyor
09:05 Gilî Dağ'da çöp sorunu
09:04 Jîna Emînî’nin ardından: Kadın özgürleşmeden erkeğin özgürleşemeyeceği anlaşıldı
09:03 'Umut hakkı' tanınmayan ağır hasta tutsağın babası: Bu bize de işkence
09:02 Amed'deki yürüyüşe çağrı: Öcalan'ın özgürlüğünü haykıralım
09:01 Mızraklı’nın tahliyesine engelin gerekçesi: Örgütten ayrılmadı!
09:00 KJAR koordinasyon üyesi: Rojhilat ve İran'da yeni bir mücadele çizgisi var
09:00 16 EYLÜL 2025 GÜNDEMİ
08:50 Yazar, şair ve sanatçılardan Nesimi Aday için çağrı
08:34 İsrail Gazze'ye kara harekatı başlattı
08:14 Amed’de ilçe ilçe 'umut hakkı' yürüyüşü çalışması
15/09/2025
23:23 İzmir'de 5 ESP'li tutuklandı
22:43 İİT-Arap Birliği Ortak Zirvesi sonuç bildirgesi yayımlandı
21:44 Sanatçı Pınar Aydınlar'ın 7 yıl 6 aya kadar hapsi isteniyor
21:27 5’inci Suriye Forumu sonuç bildirgesiyle sona erdi
20:49 'Kara para' soruşturmasında adı geçen Tekdağ serbest
19:53 Avukatlar İmralı'dan döndü
19:43 ‘Zeytinlikler termik santrallere kömür olacak’
19:37 Kayyımın işten çıkardığı işçilerin eylemi 47’nci gününde
19:30 Erdoğan Şara ile Katar'da bir araya geldi
19:00 Çin: ABD diğer ülkelerin egemenliğini ihlal ediyor
18:55 Wan'da 'Yaşamak ve yaşatmak için örgütleniyoruz' kampanyası başlatıldı
18:50 'Umut hakkı' yürüyüşüne çağrı
18:36 NADA: Kadınlara yönelik soykırımı durdurmak için sesimizi yükseltelim
18:29 Kartalkaya davasında 'olası kastla öldürmek' suçundan ceza istendi
18:20 HSK olağanüstü toplantısını erteledi
18:17 Gazze'de 3 gazeteci daha katledildi
18:11 Amed'de şüpheli kadın ölümü
18:07 Dêrsim’de 'barış için imza' standı
18:00 6 mahalleye 8 saat su verilmeyecek
16:32 5. Suriye Forumu: Özerk Yönetim başarısını kanıtladı
16:06 Nergis Muhammedi: Jin, jiyan azadî hareketinden intikam almak istiyorlar
16:02 Erzingan’a görüşe giden aile kaza geçirdi
15:43 Şemrex’te Kadın Yaşam Merkezi yeniden hayata geçiyor
15:17 DEM Parti’den aileler arasında yaşanan kavgalara karşı çağrı
14:57 Wan'da 17 Eylül'deki yürüyüş için bildiri dağıtıldı
14:55 ‘Gölgede Kalan’ yarışmasına başvurular sürüyor
14:45 Êlih'teki silahlı saldırıda 24 gözaltı
14:12 ÖHD’den Osmaniye ve Tokat cezaevi raporu: Tahliyeler kurul kararlarıyla engelleniyor
13:39 Asgari ücret açlık sınırının yüzde 68 altında kaldı
13:35 Adana'da 3 polis görevden uzaklaştırıldı
13:29 Amedliler: Komisyon Abdullah Öcalan'ı dinlemeli
13:19 3 kentte ‘umut hakkı’ yürüyüşü düzenlenecek
13:13 BTK’den Xelfetî kayyımı haberine erişim engeli
12:53 Komisyon bu hafta akademisyen, dernek ve vakıfları dinleyecek
12:52 Akbelen’de zeytinliklerin kesilmesine karşı eylem: 4 gözaltı
12:12 İstanbul'da ulaşım zammı başladı
11:49 ESP'den adliye önünde gözaltı protestosu
11:44 Kurultay Davası ertelendi: Savaş’ın avukatı Kılıçdaroğlu’nun kayyım olmasını talep etti
11:43 KNK: ‘Jin, jiyan, azadî’ özgürlük ve değişimin küresel meşalesi oldu
11:13 Nefret cinayetinde mütalaa bekleniyor
11:00 39 kadından AK’ye ‘umut hakkı’ mektubu
10:57 Mûş'tan 'umut hakkı' uygulansın çağrısı
10:25 CHP kurultay davası başladı
09:18 HKP Genel Başkanı Ankut gözaltına alındı
09:17 Mûş Belediyesi 'Kadın Dostu Kentler' projesine seçildi
09:16 ÖHD'li Kahraman: 'Umut hakkı' pazarlık konusu yapılamaz
09:15 Yüksek Güvenlikli ve S tipi cezaevlerinde tecrit çok boyutlu sürüyor
09:13 Kürt kültüründe ‘moda’ tehdidi: Kiras ve fistanlar özünden koparılıyor
09:10 Mezarlıklara saldırılar 'Hey Hawar'la belgeselleşti
09:08 Erol İmralı'daki son görüşmeyi anlattı: Süreç ikinci aşamaya evrilmeli, 'ara dönem yasaları' çıkarılmalı
09:04 'Jin, jiyan, azadî' direnişi sonrası İran: Kadınlar beklemiyor, inşa ediyor
09:02 Bakanlar Komitesi 'umut hakkı' için toplanıyor: Ara karar bekleniyor
09:00 15 EYLÜL 2025 GÜNDEMİ
09:00 Avukatlar İmralı’ya doğru yola çıktı
07:50 Êlih'te silahlı saldırı: Anne, baba ve 2 çocukları katledildi
14/09/2025
23:42 Arap aşiretleri Abdullah Öcalan'ın mesajını aldı
21:59 Özerk Yönetim: Suriye’nin birliğini sağlamanın tek yolu diyalogdur
21:30 Kültür ve Sanat Günleri son buldu
21:18 Amedspor sahasında galip geldi
21:00 'AbdullahOcalanRightToHope' tagı: Umut hakkı derhal uygulansın
20:43 29 yıldan sonra tahliye edildi: Hepimiz tahliye olmadan özgür değiliz
17:44 Abdullah Öcalan için ‘umut hakkı’ çağrısı
17:10 Filistin ile Dayanışma Platformu: SUMUD filosunu koruyun
15:59 Tahliye olan Arslan: Önderlik özgürleşmeden mücadele bitmez
15:00 Belucilerin zorla kaybettirmelere karşı eylemi 3'üncü ayında
14:46 Mêrdîn'de akrabalar arasında kavga: 4 yaralı
14:28 Genel-İş Riha'da kongreye gitti: İşçiler süreci sahiplenmeli
14:18 Çocuk hakları örgütlerinden Şerife Muhammedi için çağrı
14:09 Birçok kentte ‘umut hakkı’ eylemi: AİHM kararlarına uymaya çağırıyoruz
13:34 Mêrdîn’de TUHAD-FED kuruldu
13:10 Öcalan’dan Arap aşiretlerine mektup: Tarihi kardeşlik için herkes birlikte çalışmalı
12:14 QSD: Dêrazor'da Şam hükümetine bağlı grup güçlerimize saldırdı
11:49 BİSAM raporu: Açlık sınırı asgari ücreti geçti
11:32 Nobel Barış Ödüllü Jody Williams: Türkiye sürece uygun adımları atmak zorunda
11:23 IPPNW İsviçre’den ‘umut hakkı’ mektubu: Derhal uygulanmalı
10:30 Dêrazor'da DAİŞ hücresine operasyon: 8 gözaltı
10:22 Rojava’da yeni eğitim öğretim yılı ders zili çaldı
09:15 Av. Güneş: Öcalan bu devletin son şansıdır
09:04 Jin dergi 'jin, jiyan, azadî' direnişini kapağına taşıdı
09:02 134 günlük direnişten sonra gelen Kobanê zaferi halklara ilham oldu
09:01 Kriz ve kuraklığın etkisi kış hazırlıklarına da yansıdı
09:00 Xurs Vadisi’nde kuraklık çanları çalıyor
08:59 ‘Toplumsal dönüşümle kadına yönelik şiddetin önüne geçilebilir’
08:58 Kaz Dağları’ndan Besta’ya: Doğayı birlikte özgürleştirebiliriz
08:57 Konsey 'umut hakkı'nı görüşecek: Son raddedeyiz, adım atılmalı
08:57 Duvarların ardında direniş: İlk eylem kadın koğuşunda başladı
08:56 14 EYLÜL 2025 GÜNDEMİ
08:40 Meteoroloji: 5 kentte sağanak yağış bekleniyor
07:00 Üniversitenin talebiyle Rojin Kabaiş paylaşımları erişime engellendi
13/09/2025
22:23 Qovanciyan’da barış şöleni: Onurlu ve özgür bir yaşamın eşiğindeyiz
21:44 ÖHD’den çağrı: Umut Hakkı Derhal uygulansın
21:25 Amed Kültür ve Sanat Günleri sürüyor
20:56 Bern’de ‘iklim adaleti’ talebi
20:34 İmamoğlu’na yeni dava: Siyasi yasak ve 2 yıla kadar hapis isteniyor
20:10 33. Uluslararası Kürt Kültür Festivali sona erdi
20:03 Dêrsim’de deprem paneli: Dirençli kentler inşa etmeliyiz
18:52 İstanbul’da ‘Barış için Kadın Buluşması’
18:13 Amed’de Kültür ve Sanat Günleri kapsamında sergi açıldı
17:56 Kadınlar İzmir'de hakları için sokağa çıktı
17:45 YJA Star üyeleri için anma
17:35 Gültan Kışanak: Komünal enternasyonalist tartışmalara ihtiyaç var
16:30 Nergis Muhammedi: Jin, jiyan, azadî Devrimi hâlâ canlı
15:45 DADSAZ kongreye gitti: Dilimiz hukukun her alanını savunmaya yeter
15:38 Süveyda’da kaçırılanların serbest bırakılması istendi
15:19 Karayılan: Önder Apo özgür olmadan barış olmaz
15:03 Af Örgütü: Şerife Muhammedi koşulsuz serbest bırakılmalı
15:00 Kent kent 'umut hakkı' programı
14:56 Hasta tutsaklar Poyraz ve İvrendi için tahliye talebi
14:44 İtalya’dan AK’ye Öcalan çağrısı
14:27 KHK eylem 138’inci hafta: Mücadelemiz sürecek
14:10 Öcalan'dan festivale mesaj: Mücadeleyi topraklarımızda yürütmek temel hedef olmalı
13:34 Kayıp yakınları: Komisyon kurup, failleri ortaya çıkarın
13:12 Gözaltında kaybettirilen Bilgin’in tanığından Cumartesi Anneleri'ne mektup
12:34 Bayrampaşa Belediyesi soruşturmasında hakkında gözaltı kararı verilenler netleşti
12:27 33’ncü Kürt Kültür Festivali Dortmund’da başladı
11:52 Abdullah Öcalan’dan Arap aşiretlerine mektup
11:21 Farqîn'de tarihi yerleşim yeri bulundu
11:11 CHP'den Bayrampaşa operasyonuna tepki: Millet iradesine darbedir
10:47 Profesör Eva Illouz: Öcalan çatışmayı değil, barışı seçti
09:58 Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hamdi Kılıç yaşamını yitirdi
09:39 Şemrex’teki doğa talanına karşı eyleme çağrı
09:34 Erdoğan'dan grev yasağı
09:23 Nepal’in ilk kadın başbakanı Sushila Karki oldu
09:11 Eşber Yağmurdereli: Ön şart aranmadan 'umut hakkı' uygulanmalı
09:09 4 bin tutsağın 'umut hakkı' ihlal ediliyor: Komite ara karar kurmalı
09:08 36 yıl sonra kendi topraklarında nöbet tuttular: Köylerimizi inşa edelim
09:04 Durdu cinayeti: Delilleri karartmak yetmedi, 'askeri yasak bölge' haritası değiştirildi
09:03 Agirî’de ayçiçeğini dolu vurdu, girdi maliyeti arttı