Özgür Amed: Öcalan Gordion Düğümü'nü çözüyor

img

ANKARA - "Sayın Öcalan daha önce Kürt sorununu Gordion Düğümü olarak nitelendirmişti" diyen yazar Özgür Amed, tarihi çağrıdaki kararlılık göz önüne alındığında Abdullah Öcalan'ın Gordion Düğümü'ne keskin bir çözüm getirdiğini belirtti. 

Üçüncü Dünya Savaşı'nın çıkmaza girdiği Ortadoğu'da gündem, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"na kilitlendi. 26 yıldır ağır tecrit altında olmasına rağmen çöken kapitalist modernite sistemine karşı geliştirdiği alternatif modelle Ortadoğu ve dünyaya yeni pencereler açan Abdullah Öcalan'ın çağrısını, yarattığı etki, geliştirmek istediği paradigma, sistem tıkanıklığını, küresel gelişmeleri, Kürt sorununun çözümünü ve bu kapsamda Ortadoğu'da yaşanan krizler ile değişim ve dönüşümü yazar Özgür Amed'e sorduk. 
 
Özel olarak Kürt sorununu konuşacağız ama küresel siyasette de çokça gelişme yaşanıyor. ABD ve Çin, karşılıklı "savaşa hazırız" açıklaması yaptı. Tehlike çanları çalıyor gibi… Tüm bu gelişmelerin ortasında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 27 Şubat'ta bir çağrı yaptı. Bu çağrının söz konusu dinamiklerle bir bağlantısı var mı?
 
Var tabiî, geçen ay Münih Güvenlik Konferansı gerçekleşti ve burada fırtınalar esti. Çok kutuplu dünya tartışmaları, daha konferans bitmeden birçok ezberi yerle yeksan etti. Örneğin ABD ve AB arası açıldı. ABD bir nevi rest çekti. Devam eden tartışmalarda şunu gördük: Kurallar temelli düzen çatırdıyor. Merkezi konumdaki Avrupa bir iç sarsıntı geçiriyor. Şimdi NATO yerine yeni bir oluşum tartışmaları başladı. Ocak ayında “Savaş zihniyetine geçme zamanı geldi” diye bir açıklama yaptı, çiçeği burnunda NATO Genel Sekreteri Mark Rutte. Bakın savaş zamanı demiyor, savaş zihniyeti diyor. Belirttiğiniz gibi ABD-Çin gerilimi açıktan yürütülüyor ve hamleler buna göre atılıyor. Yine geçen pazartesi günü Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’den AB liderler zirvesi öncesinde yeniden “Silahlanma çağındayız” diyerek 800 milyar Euroluk silahlanma planı önerisi yaptı. Burada dikkat çekmek istediğim şey şu: Eski kurumsallık ve inşalar çatırdıyor, yeni ve daha rekabetçi bir düzen hali var. Avrupa siyasal-sosyal bir mimari arayışına başladı. İçe çekilen, güvenliği daha da ön plana alan, kendi kurtuluşunu önceleyen bir "akılcılık" söz konusu. Trumpizm bir neo-faşizm dalgası estirerek siyasal tüm ezberleri yeniden masaya yatırıyor. Tayvan Üçüncü Dünya Savaşı'na en yakın aday konumunu koruyor, Ukrayna cephesinde yeni bir perde açılıyor. Rusya hattında hakeza öyle. Tüm bunlar basit sonuçlar değil, jeopolitik çıkmazlardır. Değişmeyeninin "değişeceği", çözüleceği bir aralıktayız.
 
 Bunların öncesinde de Ortadoğu, İsrail’in saldırılarıyla kaynıyordu ve hala da kaynıyor. Buradan bakınca ne denilebilir?
 
 
Küresel siyasalı etkileyen herhangi bir taş, herhangi bir kanat çırpışı Kürt meselesine dolaylı ya da dolaysız etkide bulunabiliyor.
 
Çok uzağa gitmeden, 7 Ekim 2023’e gidersek, bu tarihten sonra kurallarla birlikte değerler sistemi de dibe vurdu. Örneğin uluslararası hukuk ortadan kalktı. Öyle bir norm şu an sadece kâğıt üstünde var. Ortadoğu’da olan bitenleri uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Anlık sınırlar değişebiliyor. Mesela bu konuşmayı yaparken Suriye’de çok sıcak gelişmeler ortaya çıktı. Sadece bu yeni durumun ağzında bile İran, İsrail, Türkiye, Şam hükümeti doğrudan yer alıyor. Yan aktörleri saymıyorum bile. Böyle bir dönemde bu çağrı yapıldı. Şimdi HDK Barış Konferansında dinlediğim bir anekdotu anlatayım size. Sri Lanka’da 1990’larda başlayan barış görüşmelerine ilişkin bir direniş komutanı, masaya oturma nedenlerini “Berlin Duvarı’nın yıkılışını” neden gösteriyor. “Berlin ile Sri Lanka arasında yaklaşık 10 bin kilometre var. Ne alaka?” diye sorduklarında ise “Bugün adım atmazsak o duvarın altında kalırız” diyor. Çünkü yıkılan sadece bir duvar değildi, değişen-dönüşen koca bir dönemdi. Bu bir realitedir. Ortadoğu’da da yıkılan her duvar, emin olun kısa veya uzun vadede çokça şeyi değiştiriyor. Bunu dikkate almak gerekiyor. Çünkü burada sorunlar sistemseldir, haliyle çözümler de buna denk düşmeli. Kürt meselesini de bu dinamiklerden ayrı ele alınamaz. Küresel siyasalı etkileyen herhangi bir taş, herhangi bir kanat çırpışı Kürt meselesine dolaylı ya da dolaysız etkide bulunabiliyor.
 
Bu kısmı toparlarsam; tarihin çatırdama anları var. Bu bazen kısa bazen uzun sürelidir. 1990’larda başlayan Ortadoğu’daki yeni sayfa, şu an Körfez ülkeleri öncülüğünde yeni düzenin inşası ile gidiyor. Kurallar ve değerlerin dönüştüğünü söyledim. Bu kırılmalara, dönüşümlere göre adım atmazsanız ilerleyemezsiniz. Re-organize süreci kaçınılmazdır, aksi halleri için de önümüzde yeterince hazin örnekler var.
 
Demin de bahsettiniz, Avrupa ve NATO başta olmak üzere, dünyada da genel olarak silahlanma ve savaşlar yükselişte. Silahların patlayacağı bir dönemde Kürtlerin elindeki silahı bırakma kararı almasının nedeni ne?
 
Buna elinde silah olanların karar vermesi en önemlisidir. Ne zaman alacağına karar verenler ne zaman bırakacağını da bilir. Sebep sonuç ilişkisinden bakmakta fayda var. Dünyada yüzlerce yerel ve ulusal çapta çatışma çözüm örneği var. Silah bırakanlar, 'Dünyada savaşlar sürüyor, silahları bırakamayız' demedi. Her örgütün ve sahip olduğu kültürel-sosyal-siyasal sermayesinin serencamı farklıdır. Öcalan’ın çağrının girişine PKK’nin doğduğu iklimi tarif ederek başlaması, bugün de içinden geçilen iklimin referansıyla silahı devre dışı bırakması yaşanan toplumsal gerçekliklerle ilgili olduğunu düşünüyorum. 93’te de, 2013’te de bırakılacaktı, fakat şartlar oluşmadı ya da sabote edildi.
 
Son dönemlerde çok hırslı, Ortadoğu’da hegemonik güç olma peşinde olan bir Türkiye’nin dış politikası bu olan bitenleri gören bir yerden mi hareket ediyor yoksa daha farklı bir yerden mi bakıyor?
 
Türkiye dış politikaya çok yoğun mesai harcayan bir ülke. Düzenli okuma yapıyor. İbrahim Kalın “Jeopolitik merkezin Atlantik’ten Asya’ya doğru kaydığını” söylemesi ve buna göre adımlarını atacaklarını ilan etmesi önemli bir ayrıntı. Türkiye, 2025 yılının; hegemonik güçlerin İran’a hamle ekseninde yürütüleceğini ve içerideki en volkanik yapının Kürtler olduğunu, İsrail’in yükselen trendine set çekemeyeceğini, Suriye’deki gelişmelerin Kürtlerin lehine gittiğini görüyor. Zengezur’dan Mumbai’ye enerji koridorlarından dışlandığını, Kıbrıs’ın kaynayan bir yer olduğunu, ABD tarafından eski albeniyle bakılmadığını, Rusya’nın yeni tercihlere gideceğini de görüyor. NATO’nun da artık son dengeler üzerinden bir Kürt çözümüne yanaştığını biliyor. İçeriden bir çözümü fırsat görmesi da biraz bu temalardan kaynaklıdır.
 
Peki, çağrının iç bağlamları nelerdir? Öcalan ne demiş oluyor bu çağrıda? Kürtler bunun neresinde?
 
 
Çağrının özüne dair elbette çokça şey ifade edilebilir, ama Türklere seslenen bu çağrı, Türkiye’yi Kürtlerden daha fazla değişimle yüz yüze bırakacağı kanısındayım. Elli yıllık bir birikimin rafinesi olarak yazılan bu metin teorik bir çerçeve ve net bir öneri ile yetiniyor.
 
Yanılmıyorsam 1992’de yapılan bir röportajda “Ben Türkiye’yi değiştirmek değil, dönüştürmek istiyorum” şeklinde bir cümle sarf ediyor Sayın Öcalan. Demek ki bu amaç sürekli hasıl olmuş. Öcalan’ın metne tarihsel sosyoloji vurgusu ile başlaması tesadüf değildir. Bence bu çağrıyı ancak “Tarihsel sosyoloji” içinde anlayabilirsiniz diyor. Nedir tarihsel sosyoloji? Toplumların zaman içinde nasıl değiştiğini, dönüştüğünü ve şekillendiğini anlamak için var olan bir disiplindir. Öcalan Kürt meselesini bu sosyolojik izlek içinde takip etmeye özen gösteriyor. Devletler ile olan ilişki, kimlik süreçleri, ekonomik ilişkiler, yapısal süreklilikler, siyasal stratejiler ve daha birçok etmeni birlikte ele alıyor. Biz de tarihsel sosyoloji içinde Kürt-Türk ilişkilerini okumazsak süreci eksik algılarız. Çağrıyı eksik algılarız. Kürt siyasi hareketini eksik algılarız. Aşırı milliyetçi savrulmaları vurgusunu eksik algılarız.
 
Charles Tilly’yi burada anmak gerek. Tilly’nin “Devlet ve şiddet” yorumunda devletin meşruiyet inşasının, yalnızca şiddetle değil; tanıma, eşitlik ve katılım gibi mefhumlar üzerinden de sağlanabileceğini söylemesi kayda değerdir. İşte Öcalan da şiddet sarmalı dışında, devlet-toplum ilişkisinin demokratikleşebileceğine inandığı için adımlar atıyor.
 
Çağrının özüne dair elbette çokça şey ifade edilebilir, ama Türklere seslenen bu çağrı, Türkiye’yi Kürtlerden daha fazla değişimle yüz yüze bırakacağı kanısındayım. Elli yıllık bir birikimin rafinesi olarak yazılan bu metin teorik bir çerçeve ve net bir öneri ile yetiniyor.
 
Fakat sandalyeyi yapan bir marangoz ustası, onun ayaklarını da yapacağını bilir. Bunu akılda tutmak gerek. Çağrının üç gerçeğe yaslandığını görüyoruz. Geçmişin deneyimine, şimdinin şartlarına ve bu şartların dayattığı küresel-bölgesel jeopolitizme, son olarak da geleceğin tahayyülüne. Bu gerçekler üzerinden bir amaç güdülüyor. Bu amaç da Kürtlere hukuk ve siyasi zeminde yol açmak, tarihin kırılma anında Kürtleri güvenli bir limana almaktır. Bir konum değişikliğine işaret ediliyor gibi. Zaten dikkat edilirse Kürt siyasi hareketi, felsefik manada diyorum, göçebe bir harekettir. 12 Eylül sürecinde, 93-95-99 sürecinde, 2004-2009-2013 süreçlerinde zihinsel ve fiziksel göç hallerine tanık oluyoruz. Bu biraz zaman-mekân-tarih üçgeninde hayat ile kurulan sezgiden kaynağını alıyor.
 
Bugüne değin küresel ve bölgesel güçler buna imkân tanımadı. Bugün de karşı durmaz mı?
 
İlk söylediğim kısma geliyorum yeniden, değerler ve kurallar düzeninin yıkıldığı bir dünyada Kürtler birçok devletin gözünde harcanabilir görülüyor. İşte bu tehlikeden uzak tutmanın yolu, yeni bir çıkış bir yol, bir yöntem bulmaktır. Kürtler, var olma ile mahvolma arasındadır. Çağrının esas yönü de var olma istencine yaslanıyor. Ve bence metinde açıkça şu deniyor: “Kürtler on yıllardır büyük bir varlık-yokluk mücadelesi vererek bugünlere geldi. Her türlü tufana rağmen hacimsel ve zihinsel olarak büyüdü, artık kendi öznelliğini kuracak ve bunu kurumsallaştıracak noktadadır. Bugünden sonra temel enstrüman demokrasidir. Demokrasiye duyarlı bir devlet mümkündür.
 
Öcalan, Kürt düşmanlığına kılıf aramayı bitirmek istiyor. Her türlü güvenlik ve beka nedeni sayılarak meşrulaştırılan şiddete ket vurarak Kürtlük imgesini devletin elinden almak istiyor. Bence Türkler de Türklük kartını iktidarların elinden alırlarsa her şey daha kolay olur.
 
Bugün bu çağrıya ulusalcılar, ırkçılar, aşırı milliyetçi odaklar cevap veremiyor. Ortada kaldılar. En çok onlar dönüşmek zorunda. Kürtler ise tam tersine, zaten dönüştüğü şeyi yaşamak istiyor. Bir iki noktanın altını daha çizmek gerekiyor. PKK de yaptığı açıklamada bu duruma 20-30 yıl gelmemiz gerekiyordu demiş. Demek ki bir doyuma yıllar önce ulaşılmış ama egemen bloklar yanaşmamış. Çözümsüzlük ve kısırdöngü içinde bugünlere gelmişiz. Daha önce Kürt sorununu Gordion düğümü olarak nitelendirmişti. Gelinen aşamada ve çağrıdaki kararlılık göz önüne alındığında Öcalan Gordion düğümünü İskender misali kılıcıyla kesiyor. Bu düğüme keskin bir çözüm getiriyor. İşte bu çözüme, yapılan açıklamalardan gördüğümüz kadarıyla küresel güçler şu an genel manada karşı değiller. Bu zamanın ruhu ile ilgili bir durumdur.
 
Çağrı ilk yansıdığında bir şok etkisi yarattı. Anlattıklarınıza bakılırsa bu durum da doğal bir hal alıyor.
 
Bence gayet doğal. Herkesin duygusal bakiyesi ve hissi başkadır. Kendi hikayesine dair bir şeyler bulduğu için şok gibi de algılanabilir. Bunların olmaması sorun olurdu. Ama zaten keskin virajlar böyledir. Bir anda girersin, bir anda çıkar ya da çıkmazsın. Her şey çok hızlı olur. Geçmişte birçok şey denendi. Kürt sorununu çözerek demokratikleşme ile demokratikleşme içinde Kürt sorunu çözümü gibi süreçler vurgulandı. Bugün de demokratik bir toplum içinde sorunun çözümü önümüze getiriliyor.
 
Çağrıda son anda okunan kısım üzerinden bir tartışma var. Bir garanti olması gerekirdi, düşüncesi hâkim. Ne düşünüyorsunuz?
 
 
Yani süreç ilerledikçe yeni adımlarla güçlendirilecek. Bu da bir yöntemdir, en önemlisi de bu meselede bir tarafın çok ciddi olduğuna dair emaredir. Ben şahsen ilerleyen süreçte, şayet sabotaj olmazsa, bazı adımların kaçınılmaz olarak atılacağını, bunların da doğal ve olması gereken şeyler olduğunu düşünüyorum.
 
Çağrıdan sonra adaya giden yedi kişilik heyetin tüm üyeleri çok hayati açıklamalarda bulundu ve adadaki dört saatlik görüşmeye dair birçok detay kamuoyu ile paylaşıldı. Bu bilgilerden yola çıkarak anlıyoruz ki net olarak karşılıklı bir müzakere hali yok. Karşılıklı bir inisiyatif hali var gibi. Yani süreç ilerledikçe yeni adımlarla güçlendirilecek. Bu da bir yöntemdir, en önemlisi de bu meselede bir tarafın çok ciddi olduğuna dair emaredir. Ben şahsen ilerleyen süreçte, şayet sabotaj olmazsa, bazı adımların kaçınılmaz olarak atılacağını, bunların da doğal ve olması gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Şöyle somutlaştırayım. Bir tohum düşünün. Toprağa atıyoruz, o tohum kendi kabuğunu kırarak gelişmeye başlıyor, kök salıyor. Fakat bunu yapabilmesi için de toprağın suyu, nemi, sıcaklığı gibi etmenler de uygun olmalı. Sonra filizlenmeye başlayınca, bu kez dışarının fiziksel şartları uygunluk gerektiriyor. Fakat bu fidanın meyve verebilmesi için de bakımı gereklidir, güvenliği gereklidir, suyu gereklidir. Bunu fidan kendi kendine mi yapacak? Tabiî ki hayır, şimdi bu mesele de böyle biraz. Silah bırakmak, yeni bir yaşama ve döneme kök salmadır. Bunun meyve verebilmesi, herkesin kazancına dönebilmesi için gerekli-mecburi adımlar gereklidir. Bu işin doğası, diyalektiği ile ilgili. Yani atılması gereken bazı düzenlemeler, adımlar bu işin suyu, güneşi, özüdür. Herkese kazandıracak ahlaki süreçlerdir.
 
Bu çağrı ve sonrasında yapılan, özellikle iktidar cephesinden, açıklamalara bakıldığında hiç risk yok mu?
 
Bu süreçler hassas terazi gibidir. En ufak bir durum bile dengeleri etkiliyor. Tekrar Sri Lanka’ya gideyim. Sri Lanka’da 1994-2005 yılları arasında başkanlık yapmış çatışma-çözüm sürecinde bulunmuş Chandrika B. Kumaratunga, başarıya ulaşmamış görüşmelerin üç nedenini şöyle açıklıyor: Birincisi ikna edilmemiş ve sürece dahil edilmemiş bir muhalefet, ikincisi olur da kesintiye uğrarsa arkasında duracak bir toplum desteğinin yoksunluğu ve üçüncüsü de barış meselesinin kişiler arasında kalmaması, kişilerin inisiyatifine bırakılmaması… Böylece TBMM’nin, muhalefetin, toplumun dahil olduğu bir sürecin ne kadar değerli olduğu anlaşılabilir. Diğer bazı riskleri yine geçmiş deneyimlerinden alabiliriz. Özellikle 2016’da Kolombiya’da devlet ve FARC arasında yapılan barış anlaşması sonrası yaşanan suikastlar, şiddet olayları ‘yıkıcı barış’ gibi bir söylemi açığa çıkardı. Bu vb. şeylerin yaşanmaması için hukuki düzenlemeler dışında bir seçenek bildiğim kadarıyla yok. Hangi risk veya olumsuz senaryoyu düşünürsek düşünelim, bunun çözümünün yasalara, yürütme erkinin görev alanına vardığını görürüz. Herhalde iktidar da görüyordur.
 
İktidar henüz bu noktada görünmüyor. Bu noktaya geleceğine inanıyor musunuz?
 
 
 Öcalan zaten tüm riskleri fazlasıyla biliyor. Fakat riskleri bertaraf etme gücüne güveniyor. Teorik ve pratik güç sahibiyim demesi biraz buradan da okunabilir sanki. Bu riskleri bilerek yola giriyor. İktidar da aldığını düşündüğü risklerin ciddiyetine göre adım atması gerekmez mi? Bence gerekir.
 
Sürece gayriciddi yaklaşma ve gerekli hassasiyetleri görmeme hali var. Söz kurarken etiği dışarıda bırakamayız. Böylesi süreçlerde etik dengenin en üst seviyede gözetilmesi gereken zamanlardır. Tarafları hiçleştirmemek, tarihsel sosyolojilerini unutmamak ve saygı göstermek lazım. Öcalan’a çokça saldırı olduğunu, ne dediğine kafa yormadan, barış için çabası gözetilmeden onu boşa düşürme manevraları uygulanıyor. Özel savaş da etkisini minimalize etmek için ter döküyor. Bunlar görülmüyor değil. İşte bundan ötürü her mücadele, yeni bir müzakere faslının açılmasıdır.
 
Diğer bir risk barış sürecinin yenme-yenilme üzerinden okumaktır. Bu ve buna dair oluşturulan dil, zaman kaybından başka bir şey değil. Bu açıdan toplum bu sürece güvenerek, arkasında durarak gitmeli. Çok basit bir neden var bunun için: Barış… Barışı kim istemez? Son olarak, görebildiğim kadarıyla Öcalan zaten tüm riskleri fazlasıyla biliyor. Fakat riskleri bertaraf etme gücüne güveniyor. Teorik ve pratik güç sahibiyim demesi biraz buradan da okunabilir sanki. Bu riskleri bilerek yola giriyor. İktidar da aldığını düşündüğü risklerin ciddiyetine göre adım atması gerekmez mi? Bence gerekir.
 
Çağrıya bağlı tartışmalar devam edecek öyle görünüyor. Peki, bir sonraki adım ne olacak? Önümüzdeki günlerde neyi konuşacağız?
 
Uluslararası literatürün çatışma analizinde sorunu tanımlama, aktör analizi, strateji oluşturma ve uygulama gibi temel adımlar izlenir. Bu pencereden baktığımızda henüz strateji oluşturma adımından uzaktayız. Sorunu bile net olarak tanımlamış değiliz. Yani öyle bir süreç ki hem çok hızlanmalısınız çünkü konjonktür çok hızlı değişiyor, aktörler çok fazla var; ama diğer yandan da sürecin hassasiyetinden ötürü bir o kadar yavaş gitmelisiniz. Hızlanarak yavaşlayacağımız bir süreçteyiz şu an. Önümüzdeki günlerde de hukuku, baskıları, Kürt sorununu ve barışı tartışmaya devam edeceğiz. Dilerim ki bazı evreler ve sorunlar aşılmış olarak ilerlemiş olur.
 
MA / Mehmet Aslan
 

Diğer başlıklar

27/03/2025
17:39 Avrupa Konseyi’nden Türkiye’ye heyet gönderme kararı
17:20 Avrupalı iki bakanın Şam ziyareti iptal edildi
17:10 RTÜK TV’lere ceza yağdırdı
17:09 Suzan Uçakan’ın mezarı başında açıklama: Hayatlarımızdan vazgeçmeyeceğiz
17:01 Ayşe İnceyol davası ertelendi: Fail hala yakalanmadı
16:52 ‘Gözaltılar toplumsal barışı zedeliyor’
16:43 Eskişehir’de 6 kişi serbest bırakıldı
16:30 MEBYA-DER'den Cizîr'de anma
16:29 İBB Genel Sekreter Yardımcısı Polat hastaneye kaldırıldı
15:55 Kolunu kaybeden Kadri Ceyhan davasında 18 yıl sonra ‘ihlal’ kararı
15:50 BBC muhabiri Türkiye'den deport edildi
15:50 AP’de Kürt konferansı: Abdullah Öcalan halen muhatap arıyor
15:48 Gazetecilere yönelik baskılara tepki
14:58 Gazeteci Egîd Roj anıldı
14:33 Gazetecilere yönelik baskılar protesto edildi
14:24 Akademisyen Levent Dölek tutuklandı
13:52 Nesibe Elgün'ü katleden fail tutuklandı
13:51 Bakırhan: Kürt sorununun çözümü tercih değil, zorunluluk
13:46 Belucistan’da eylemler sürüyor
13:41 DEM Parti’nin Ramazan Bayramı programı belli oldu
13:14 Ali İsmail Korkmaz’ın fakültesinde boykot
13:10 İzmir'de tutuklanan 10 kişi cezaevinde darp edildi
12:48 Gazetecilerin Anadolu Üniversitesi’ne girişine engel
12:15 TÜİK Şubat ayı işsizlik oranını açıkladı
11:59 Hamas sözcüsü İsrail saldırısında yaşamını yitirdi
11:31 Avukatlardan İmralı için 2 ayrı başvuru
11:20 LAB: Eğitim Sen'in yanındayız
11:19 Bin 876 gözaltı, 260 tutuklama
11:06 Gazeteci Yağız Barut serbest
10:16 BAC: Beluc gazeteciden haber alınamıyor
09:54 50 akademisyen açığa alındı
09:50 Şirnex'te 11 bölgeye yasak
09:46 Otel yangınında ölü sayısı 2'ye çıktı
09:23 Nicolas Walder: Türk devleti sürece samimi yaklaşmalı, somut adım atmalı
09:21 Yılın son Newroz’unu kutlayan Kırşehirliler: Umutluyuz
09:01 Yerine kayyım atanan Sarıyıldız: Umudumuz dimdik ayakta
09:00 27 MART 2025 GÜNDEMİ
08:54 7 gazeteci hakkında tahliye kararı
08:26 Ankara'da ev baskınları: Veli Saçılık gözaltında
08:20 ODTÜ'nün eyleminde çok sayıda gözaltı
07:51 Uludağ’da otel yangını: 1 ölü
26/03/2025
23:57 DEM Parti ve DBP heyeti KNK ile görüştü
23:49 Ankara Barosu'ndan kitlesel yürüyüş: Meslek onuru için mücadele edeceğiz
23:43 NATO: Litvanya'da kaybolan 4 ABD askeri ölü bulundu
23:37 Adana’da protestolar sürüyor
23:20 19. Uluslararası Avrupa Birliği, Ortadoğu, Türkiye ve Kürtler Konferansı başladı
21:53 CHP'nin olağanüstü kurultay kararı için iptal başvurusu talebine ret
21:40 Hozan Comerd'in yeni albümü ‘Xozan’ çıktı
20:22 DEM Parti ve DBP heyeti Halk Cephesi ile bir araya geldi
19:38 Kütahya'da kadın cinayeti
19:34 32 yıllık tutsaklık sona erdi: Güzel günlerin gelişi yakın
19:27 KHK eyleminde Eğitim Sen'in hedef gösterilmesi protesto edildi
19:23 31 yıl sonra tahliye edildi: Başaracağımıza inanıyorum
19:05 Soruşturma protesto edildi: Eğitim Sen biat etmez
18:26 Cenevre eylemi 51'inci ayında: Çağrıya karşılık sorumluluk alın
17:50 Özel: Maltepe Mitingi'nde cumhurbaşkanı adayımızı ilan edeceğiz
17:45 Üniversiteliler boykotta: Mücadelemize omuz verin
17:41 Xana Axpar’daki kum ocağı Meclis gündeminde
17:32 Gülistan Kılıç Koçyiğit: İktidar üzerine düşen sorumluluğu yapmalı
17:06 ‘Fuhuş Çetesi’ davası: Tutuklama talebi reddedildi
16:50 İHD’den ‘ekolojik hak ihlalleri’ raporu: Barınma hakkı hedefte
16:42 Eğitim Sen MYK’ye ev hapsi
16:38 İBB’de başkanvekili CHP’li Arslan oldu
16:23 DEM Parti AKP ve MHP'ye bayram ziyaretinde bulunacak
15:28 Gençlerden Amara yürüyüşüne videolu çağrı
15:23 İskenderun’da gözaltı ve tutuklamalara tepki
15:09 Anadolu Üniversitesi’nde boykot
15:05 Halide Türkoğlu: Kadınlar ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısı etrafında kenetlenecek
14:59 Kerboran Belediye Eşbaşkanı’nın duruşması ertelendi
14:49 DEM Parti Kadın Meclisi Gelecek Partisi ile görüştü
14:36 12 kadın örgütünün X hesabına erişim engeli
14:26 Kayyım nöbetinde gözaltıların serbest bırakılması çağrısı
14:15 Erdoğan’dan ‘Heybedeki büyük turp’ açıklaması
14:04 İstanbul Barosu’ndan bilanço: 20’si çocuk 447 kişi gözaltına alındı
13:18 İHD’den İçişleri Bakanlığı’na kayyım mektubu
13:03 Dekan tehdit etti, özel güvenlik saldırdı
12:48 Adalet Bakanı: İmralı’ya aile görüşmesini değerlendiriyoruz
12:21 Eski belediye meclis üyesine 8 yıl hapis cezası
12:15 Bir yıldır yakalanmayan failin 5’inci duruşması yarın
11:59 Ankara’da gözaltına alınan öğrencilere ev hapsi
10:54 337 yazar ve akademisyenden ‘demokrasi ittifakı’ çağrısı
10:46 Beylikdüzü Belediyesi'nde başkanvekilliği görevine Serkan Çebi seçildi
10:41 Mezopotamya Ajansı'na erişim engeli
10:38 DEM Parti Grup Başkanvekili: Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez
10:24 İstanbul, Bursa ve Adana’da ev baskınları: Çok sayıda gözaltı
10:08 İzmir ve Antalya'da 20 tutuklama
09:48 Ma Music kitap kampanyasını Avrupa'ya taşıdı
09:45 Maden talanına direnenler: Toprağımızı vermeyeceğiz
09:03 Kıbrıs görüşmeleri: Türkiye çözüm istemiyor
09:01 Zürih Kent Konseyi üyesi: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü refah için zorunlu
09:00 26 MART 2025 GÜNDEMİ
08:38 Türkiye Yayıncılar Birliği: Halkın demokratik taleplerine kulak verin
25/03/2025
22:19 DEM Parti ve DBP heyeti, PYD’yi ziyaret etti
21:33 İmamoğlu: ‘Askıda Fatura’ da suçmuş, dayanışmayı büyütelim
21:28 Eğitim Sen: MESEM'de 11 çocuğu mezara soktunuz, hesabını nasıl vereceksiniz?
21:09 Gözaltına alınan bin 418 kişiden 172’si tutuklandı
21:05 Mehmet Türkmen’e ev hapsi
20:59 RTÜK’ten ‘boykot’ çağrısına suç duyurusu tehdidi
20:46 MEBYA-DER, aileleri iftar programında bir araya getirdi
19:59 Toplumsal cinsiyet eşitliği dersi veren kadın öğretmen açığa alındı!
19:45 Ankara’da yollar trafiğe kapatıldı
19:41 Tutuklamalar protesto edildi: Mücadele sürecek
19:15 Gülistan Kılıç Koçyiğit: Halkın haber alma hakkını savunacağız
19:08 MEBYA-DER davasında 7 kişiye ceza
19:04 Tecavüz faillerine 16’şar yıl ceza: Cezasızlık teşvik sunuyor
18:25 İBB soruşturmasında inşaat şirketlerine el konuldu
18:21 Gözaltındaki 14 öğrenci serbest
18:03 Ekrem İmamoğlu'nun bilirkişi şikayetine takipsizlik kararı
17:51 Ankara Üniversitesi öğrencilerine ülkücüler saldırdı
17:43 İstanbul'da 64 kişi tutuklandı
17:40 Newroz'un son ateşi Kırşehir'de yakıldı
17:31 Belucistan'da eylemler 4'üncü gününde
17:14 Özgür Özel: Darbeye karşı direnme hakkımızı kullanıyoruz
16:46 6 günde bin 418 gözaltı
16:34 Akkuyu'da çalışanlar iş bıraktı
16:18 Avukatlardan İmralı başvurusu
15:39 Kadınlardan fuhuşa karşı yürüyüş: Hesap soracağız
15:30 7 gazeteci tutuklandı
15:24 Anadolu Üniversitesi öğrencileri eylemde
15:23 Adana'da 3 tutuklama
15:14 Dêrsim’de kayyımın işten çıkardığı işçiler eylemde
14:57 Ekolojistler ve hukukçulardan direnişteki köylülere ziyaret
14:41 DEM Parti ve DBP heyetinden Goran'a 'süreç' ziyareti
14:41 DEM Partili Sevtap Akdağ tahliye edilmedi
14:40 Üniversitelerde boykot sürüyor
14:35 Adliye önünde gözaltındaki gazetecilere destek
14:31 Tülay Hatimoğulları'ndan İmralı çağrısı
13:55 ÖHD: Baro kararından geri dönülmeli, başkanlar göreve iade edilmeli
13:52 Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri açıklandı
13:51 İmamoğlu'nu ziyaret eden Özel: Durmuyoruz
13:45 Ekolojistler: SİNPAŞ inşaatı durdurulsun
13:23 Porsuk Çayı'nda bir kadının cenazesi bulundu
13:07 Ankara'da çok sayıda öğrenci gözaltına alındı
12:47 Tülay Hatimoğulları: İkinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır
12:02 Eğitim Sen'e soruşturma
11:45 Beyoğlu Belediye Başkanı Güney ifadeye çağrıldı
11:43 Savcı karar değiştirdi: Gazeteciler tutuklamaya sevk edildi
11:26 Menkıbe dergisinin 3'üncü sayısı çıktı
10:35 Koruculardan sınırda orman kıyımı
10:35 Yumurtaya fon kesinti oranı 1.5 dolara yükseltildi
10:11 Eskişehir'de EMEP İl Başkanı gözaltına alındı
10:06 Gözaltındaki öğrenciler adliyeye sevk edildi
09:51 Askerlerden ağaç kesimi protestosuna silahlı müdahale
09:16 Kocabıyık: Newroz'daki sese kulak verilmeli
09:07 Stewr'de görsel şölen
09:05 Mexmûr Halk Meclisi Eşbaşkanı: Yüzyıllık fırsat kaçırılmamalı
09:04 Şirnex'teki fuhuş çetesinin duruşması yarın
09:03 Ramazan ayı ekonomik kriz gölgesinde geçiyor
09:02 154 gündür 'umut hakkı'nda adım atılmadı
09:00 25 MART 2025 GÜNDEMİ